Mersin Haber | Mersin Makale
Çocuklarda Kaygı Bozukluğunun Nedenleri ve Gelişimsel Riskler

Çocuklarda Kaygı Bozukluğunun Nedenleri ve Gelişimsel Riskler

Okunma Sayısı: 487 | Uzman ÇGE & Aile Danışmanı Yonca Yiğit | Mersin Ceride Haber

Çocuklarda Kaygı Bozukluğunun Nedenleri ve Gelişimsel Riskler

Kaygı, tehlikeli bir durumun, karşılaşılabilecek bir talihsizliğin yaklaştığı endişesi ve buna eşlik eden birtakım belirtilerin yaşandığı duygudur. Sıklıkla bir arada kullanılan kaygı ve korku kavramları birbirinden farklıdır. Kaygı için gelecekte yaşanabilecek bir tehlike söz konusuyken korkuda o anda yaşanan tehlikeye karşı verilen orantılı bir tepki söz konusudur. Örneğin yolda yürürken kişinin karşısına aniden bir köpek çıkması durumunda yaşadığı duygu korku, karşısına köpek çıkacağına dair düşüncesinden dolayı hissettiği duygu ise kaygıdır.

Kısacası kaygı bozukluğunun kararsızlığı beslediği,kararsızlığın  belirsizliğe dönüştüğü  ve yine belirsizliğin  kaygıya yeniden beslemeye başladığı kısır döngü haline gelmesidir.

KAYGI BOZUKLUĞUNUN NEDENLERİ VE RİSK FAKTÖRLERİ

İnsanların yaşamış olduğu 3 tür kaygı vardır. Bunlar gerçekçi kaygı, nevrotik kaygı ve ahlaki kaygıdır. 

Gerçekçi kaygı, anlaşılabilir ve mantık çerçevesinde olan kaygı türüdür. Bu kaygı türü, bir dış tehlikenin algılanması ile ortaya çıkmaktadır. 

Herhangi bir gerçekçi tehlike olmadan açığa çıkan kaygı türü ise “nevrotik kaygıdır.” 

Ahlaki kaygı, kişinin vicdanı ile ilgilidir. Kişi suçluluk hissettiğinde, kurallara karşı geldiğinde ortaya çıkabilmektedir. 

Kaygıyı kişilerin yetersiz ve güçsüz durumlarla karşı karşıya geldiğinde ortaya çıkan bir duygu olduğu şeklinde tanımlamakta mümkündür.  Ancak kaygı ile başarıya karşı aşağlık duygusunu yan yana getirmeden ele almak da yanlıştır.  Kaygının kişinin başarılarına karşı başarısızlıklarından kaynaklandığı öne sürülebilir. Kaygı, kişinin ölümün farkında olmasının, ölümün kaçınılmaz oluşu ve çaresizliği sonucunda hissedilen memnuniyetsizlik hissi ile ortaya çıkabileceğinden de bahsetmek önemlidir. Yine kaygı ve buna sonucunda ortaya çıkan davranışlar, çocukluk döneminde ya da daha sonra öğrenilebilir ve zaman içerisinde kişiliğe yerleşebilir. Kişi tehlikesiz olan uyaranları, zaman içinde tehlikeli olarak algılayarak kaçınma davranışı geliştirebilir.

Risk Faktörleri

Bazı risk faktörleri, kaygı bozukluğu yaşama riskini arttırabilir. Bunlar;
Travma: Travmaya maruz kalan veya travmatik olaylara tanık olan kişilerin kaygı bozukluğu geliştirme riski daha yüksektir. 
Hastalığa sahip olmak: Bir sağlık sorunu veya ciddi bir hastalığa sahip olmak, tedavi ve gelecekte neler olacağı gibi konularda önemli endişelere neden olabilir.
Stres oluşumu: Büyük bir olay veya daha küçük stresli yaşam durumlarının birikmesi, aşırı kaygıyı tetikleyebilir. Örneğin, ailede bir ölüm, iş stresi veya devam eden mali endişeler.
Diğer ruh sağlığı problemleri: Depresyon gibi diğer ruh sağlığı problemleri olan kişilerde genellikle kaygı bozukluğu da yaşanabilir.
Uyuşturucu veya alkol: Uyuşturucu veya alkol kullanımı veya kötüye kullanım veya yoksunluk kaygıya neden olabilir veya daha da kötüleşebilir.

Çocukluk Döneminde Gözlenen Kaygı Bozukluğunun psikosomatik yansımaları sıralamak gerekirse; Gastrointestinal sorunlar (sindirim problemi, karın ağrısı, kabızlık vb.), kalp çarpıntısı, yorgunluk, terleme, nefes alıp vermede değişim, kendini sıkma gibi kendisini gösterebilir.

 Bedensel semptomların yanı sıra düşünce, duygu ve davranışlarda da farklılıklar gözlenir. Geçmiş bugün veya gelecekle ilgili kaygı uyandırıcı düşünceler, çocuklarda davranışsal sorunlara yol açabilir: Okula gitmek istememe, sosyal etkinliklere katılma konusunda isteksizlik, yaşıyla uyumlu şekilde ondan beklenen davranışlar yerine evde kalmayı tercih etme vb. 

Kaygı belirtilerini çocuklar çok farklı şekilde gösterebilir:
Bedene Odaklanmış Tekrar Edici Davranış; Saç çekme (trikotilomani), tırnak yeme, dudak/yanak içini ısırma, diş sıkma, yüz yolma gibi tepkiler bedenle ilişkili gözlenen davranışsal tepkilerdir.

Genellenmiş Kaygı Bozukluğu: Belirli bir alanda değil, pek çok konuya dair kaygı verici düşünceler eşlik edebilir: “Ya hasta olursam, Kanser olursam, Anneme babama bir şey olursa? Ya beni okuldan almaya gelemezlerse? Evimize hırsız girerse? Sınavda iyi not alamazsam” gibi. Bu gibi durumlarda çocukta yoğun bir huzursuzluk, endişe hali, öfke, gerginlik, bazı durumlarda ise utanç ve suçluluk duyguları gözlenebilir. Bu tarz düşünce ve duyguların yoğun yaşandığı durumda çocukta öfke patlamaları, parmak çıtlatma, odaklanmada güçlük, okul reddi ya da aşırı derecede ders çalışma gibi davranışsal tepkiler ortaya çıkabilir. Eğer ergenlik dönemindeysek beğenilmeme, kimlik karmaşası ile de kendisini gösterebilir.

Panik Bozukluk: Panik bozukluk, artan kalp atım hızı, terleme, baş dönmesi, hızlı nefes alıp verme, bayılacakmış hissi gibi bedensel belirtilerle kendini gösteren; öfke, korku, kaygı, çaresizlik gibi duyguların eşlik ettiği durumları içermektedir. Bu gibi düşünce ve duygular baskın olduğunda çocuk, kendini rahatlatmak için rahatsızlık veren ortam/durumlardan kaçınabilir. Okul reddi, okuldan kaçma, daha önce panik duygusunun geldiği yere gitmek istememe gibi çocuklarda belirtiler gözlenebilir.
Sosyal Kaygı/Sosyal Anksiyete: Sosyal ortamlarda yaşanan yoğun korku ve endişe olarak gözlenir. Terleme, karın ağrısı, yüz/kulakların kızarması, titreme, gerginlik hissine ek olarak utanç verici düşünceler eşlik edebilir: “Rezil olacağım,herkes bana bakacak, herkes bana gülecek, dilim sürçerse herkes benle alay eder, benden hoşlanmayacaklar, aptal gibiyim, saçma bir şey söyleyeceğim, ya yapamazsam!” gibi. Çocuk, kendi performansıyla ilgili kaygı duyduğu için topluluk önünde konuşmaktan, yeni kişilerle tanışmaktan kaçınabilir.

Özgül (Spesifik) Fobiler: Belirli bir nesne (uçak vb.), hayvan (örümcek, köpek vb.) ya da duruma (yükseklik, kalabalık, asansör vb.) karşı yaşanan yoğun endişe ve korku halidir. Fobik nesne/durum karşısında kalp atımlarının hızlanması, titreme, uyuşma hissi, sık nefes alıp verme, terleme gibi bedensel tepkiler gözlenmekte; çocuk fobik olgulardan  kaçınma eğilimine girebilmektedir. Bu gibi anlarda ağlama, anne babaya sarılma sıkça gözlenen tepkiler arasında gelir.

Bu nedenle kaygı bozukluğunun gelişimini sadece tek bir nedene bağlamak doğru değildir. Birden fazla sebep, kaygı bozukluğunu tetikleyebilmektedir. Kaygı bozukluğu semptomları azaltmak için zevk alınan ve kişinin kendisini iyi hissedeceği etkinliklere katılmasını sağlamak, sosyal etkileşime girmesi konusunda teşvik etmek önemlidir. Aynı zamanda erken yardım almak da bu noktada kritik konuma da sahiptir. Çocukların dinamiğine yani yeteneklerine göre yaklaşır ve bu  bir zorunluluk haline gelirse beklide çağımızın kaygı bozukluğuna en çok neden olan sınav kaygısını ve bundan kaynaklı gelişimsel sorunlarını aşabilir, bilişsel gelişimlerini destekleyebiliriz